Davranışçı Yaklaşımlar

Davranışın Tanımı:Organizmanın gözlenebilen ya da ölçülebilir eylemlerine davranış denir.Örneğin; konuşma,yazma v.s. (Şimşek ve Kılıç, 2004).
Davranışların özellikleri şöyle sıralanabilir.

1. Davranışlar öğrenilebilir. Örneğin , konuşma öğrenilmiş bir davranıştır.

2. Davranışlar ölçülebilir.

3. Davranışlar uyaran ya da koşullara bağımlıdır.

4. Davranışlar koşullara bağımlı olduğu için önceden tahmin edilebilir. Örneğin, hediye almak sevindirici bir yaşantıdır. Bu yüzden hediye verdiğimizde kişinin mutlu olacağını tahmin ederiz.

5. Davranışlar öğrenilmelere karşın, harekete dönüşmeyebilir. Örneğin, sürücü adayı buzlu yolda araba kullanımı ile ilgili detaylı bilgi edinmiş olabilir fakat buzlu yolda hiç araba kullanmamış olabilir.

6. Davranışlar pekiştirilerek güçlendirilir, azaltılı ya da ortadan kaldırılır. Davranışlar genel olarak üç grupta toplanmaktadır (Senemoğlu, 1997).

 

  • Doğuştan gelen davranışlar (İç güdüsel, refleksif davranışlar): Örneğin, göz bebeğinin az bir ışıkta büyümesi.
  • Geçici davranışlar (Alkol, hastalık, ilaç, etkisi ile oluşan davranışlar): Örneğin, bir kişinin aldığı alkolün etkisi ile yaptığı konuşmalar.
  • Sonradan kazanılan davranışlar: Doğuştan getirilmeyen öğrenme ürünü davranışlardır. Örneğin, ağlayarak isteğini elde eden çocuk ağlayarak istediğini elde etmeyi öğrenmiştir. Öğrenme ürünü olan bu davranışlar iki yolla kazanılmaktadır.

1.Planlı eğitim yoluyla: Okullarda ya da değişik kurumlarda bir plan uyarınca kazandırılmaya ve değiştirilmeye çalışılan istendik nitelikli davranışlardır. Örneğin, piyano çalma. Ancak, eğitim yoluyla bazen istenmeyen davranışlarda edinilebilir. Örneğin kopya çekme.

2. Gelişigüzel kültürleme ürünü olan davranışlar: Yaşam içinde kendiliğinden kazanılan davranışlardır. Gelişigüzel kültürleme ürünü olan davranışlar, yaşadığı çevreye bağlı olarak hem faydalı (insanlara saygı duyma) hem de zararlı (yalan söyleme) olabilir.

Bir çok insan normal ve normal dışı davranışların kesin bir sınırla ayrıldığını bir yanda normal kişiler diğer yanda hasta kişiler olduğunu düşünmektedir. Bilimsel açıdan normal ve normal dışı davranışların ayrımını yaparken kullanılacak belli bir ölçüt olmamasına rağmen bu konudaki çeşitli yaklaşımlar birbirine karşıt iki temel görüş içerisinde toplanmaktadır. Birinci görüşü benimseyenlere göre, toplumsal normlara uyma oranı normali, bu kurallardan sapma oranı ise normal dışını belirlemektedir. İkinci görüşte olanlar ise, belirli bir oranda toplum kurallarına uymanın toplu halde yaşamak için gerekli olduğunu, bunu karşıtı tutumların bireyin kendisi ve toplum için zararlı olabileceğini kabul etmekle birlikte gerçek normallik ölçütünün toplumun onayı değil, kişinin kendisini iyi hissedebilmesi olduğunu düşünürler (Gençtan, 1994)

Yavuzer (1994), çocuğun ve gencin davranışının normal mi? yoksa davranış bozukluğu mu? olduğunun belirlenmesi için bazı ölçülere baş vurulması gerektiğini belirtmiştir. Bunlar;
1.Yaşa uygunluk: Çocuğun yaşı, davranışının normalliğini belirler. Örneğin, sigara içme 18 yaşında az da olsa rastlanan ve normal kabul edilen bir davranış olmasına rağmen 7-8 yaşında sigara içme anormal bir davranış olarak adlandırılır.

2. Miktar: 5 yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk normal bir bu davranışken bu durum başkasına fiziki zarar verme şekline dönüşürse anormal davranış adını alır.

3. Süreklilik: Çocuğun belli bir davranış türünü ısrarlı biçimde tekrar etmesidir.

4. Cinsel rol beklentisi: Erkeklerin saldırganlığı normal bir davranışken erkeklere benzeyen saldırganlık gösteren kızların davranışı anormaldir.

5. Kültürel faktörler: Anormal davranış tarzlarının meydana gelmesinde içinde yaşanan kültürün önemi büyüktür.

Davranış Değiştirme

Davranışçı tedavi, öğrenme kuramlarına dayanan yöntemler yardımı ile problemlerin ya da belirtilerin kaldırılmasına yönelik uygulanan bir tedavi yöntemidir. En önemli noktası, problemin altında yatan duygu ve düşüncelerin önem taşımaması, bunun yerine gözlenen davranışların ilgi odağı olmasıdır. (Ekşi, 1999)

Davranışçı kuramcılara göre davranış değişmesine neden olan üç temel öğrenme süreci vardır. (Erden ve Akman, 1997).

Bunlar;

1. Klasik koşullanma (Pavlov)
2. Edimsel Koşullanma (Skinner)
3. Gözlem yoluyla öğrenmedir (Bandura)

Bu üç kuram davranış değişmesini farklı yorumlarla açıklamaktadır.
Çocuklarda ve ergenlerde uygulanan öğrenme ilkelerine dayalı başlıca davranışçı psikoterapi türleri şunlardır (Öztürk, Cüceloğlu)

  1. Edimsel koşullanma yöntemleri,
  2. Model oluşturma,
  3. Sistemetik duyarsızlaştırma,
  4. Kendine güvenli davranış eğiti (Sosyal beceriler geliştirme eğitimi)
  5. Bilişsel davranış terapisi v.s

1.Edimsel koşullanma: Edimsel koşullanmada davranış A-B-C (Öncül- davranış-sonuç) formülüne göre incelenmektedir. Yani, davranışı anlayabilmek için, öncülünü, davranışını ve sonucunu incelemek gereklidir. Davranış değiştirilmek istendiğinde, öncülünü ve sonucu değiştirilerek davranışın değişmesi mümkün olabilir. Davranışçı yaklaşımla ele alındığında, davranışın sonucunu değiştirerek davranışı değiştirmek olasıdır. Davranışın sonucunda dört durumdan biri söz konusu olacaktır. (Bacanlı, 2003).

  1. Olumsuz pekiştirme: Bireyi hoş olmayan bir durumdan kurtarmak amacıyla yapılan pekiştirmedir. Olumsuz pekiştirmenin yapılması için bireyin olumsuz bir durum içinde bulunması gereklidir. Buna rağmen birey olumsuz durumla karşılaşmamak için de bazı davranışlarda bulunabilir. Örneğin, çocuğun annesini üzmemek için ödevlerini zamanında yapması. Olumsuz pekiştirmelerle bazen istenmeyen davranışlar kazanılmaktadır. Örneğin, çocuğun annenin babanın vereceği cezadan korktuğu için yalan söylemesi gibi.
  2. Söndürme veya görmezlikten gelme: Tüm dikkatin çocuktan uzaklaştırılmasıdır. Ağlayan, huysuzluk yapan çocuklarda kısmen etkili olmaktadır. Tekniğin bir parçası olarak, anne-baba çocuğa kullanması için uygun alternatif davranış sağlar. Çocuk bu yeni davranışı edindiğinde anne-babanın dikkatini tekrar kazanır.
  3. Olumlu pekiştirme: Çocuğun olumlu davranışının ödüllendirilmesidir. Ödüller, sevgi, gösterimi, övgü sözcükleri, göz kontağı, puan elde edilmesi, nadiren maddi içerikli, özel yemek ya da etkinlikleri içerebilir. Çocuğa gösterdiği belli davranışlar için geri bildirimlerde bulunulmalıdır. Örneğin, oyuncağını arkadaşınla paylaşma şeklini beğeniyorum.

Diğer yandan pekiştirmenin ters etkiye sahip olabileceği de unutulmaması gereken noktalar arasındadır. Yapılan bir çalışmada (Atkinson ve diğerleri, 1995) okulöncesi dönemde bulunan iki grup çocuktan keçeli kalemlerle resim çizmeleri istenmiştir. Bu faaliyet başlangıçta çocuklar için çok ilgi çekicidir. Ödül bekleyen çocuklar ödül almak için bu faaliyeti yapmayı kabul etmişlerdir. Ödül beklemeyen çocuklar da herhangi bir ödül almamışlar ve ödül alma beklentisi içine girmemişlerdir. Haftalar sonra bu iki grup çocuk gözlendiğinde ödül bekleyen gruptaki çocukların ödül beklentisi olmayan çocuklara göre resim çizmeye istekli oldukları bulunmuştur. Yani ödül başlangıçta çocuk için oyun niteliğini taşıyan faaliyeti daha sonra ödül almak için yapılacak olan bir iş haline dönüştürmüştür. Kısacası, yapılan deney yapılmakta olan bir davranışa harici bir ödül vermenin gerçekte davranışı bozabileceğini göstermektedir.

Çocuğun davranışına dayanarak ödül vermek zor bir iştir. Davranışı gözlemek çok zor olabilir. Ayrıca, maddi ödüller, çocuğun ödül beklentisi içerisine girmesine neden olabilir. Ödüle son verildiğinde iyi davranışın da ortadan kalkması gibi bir tehlike de meydana gelebilir. (Yavuzer, 2000) d. Cezalandırma: İstenmeyen davranışı ortadan kaldırmak için verilen nahoş uyarıcıdır. Ceza, en son başvurulacak bir yöntemdir. (Yavuzer 2000;Selçuk , 2003)

1.Edimsel koşullanma yöntemleri, bireyin istenmeyen davranışlarını bırakıp istenen davranışları öğrenmesinde sık sık kullanılan bir tedavi yöntemidir. Kısacası, istenmeyen davranışödüllendirilemez. İstenilen davranış ise ödüllendirilerek pekiştirilir ve bireyin olumlu davranışı öğrenmesi beklenir.

2. Model Oluşturma: Başkalarının davranışını gözlemleyerek ya da taklit ederek öğrenme çocukta davranışların kazanılmasında önemli bir yöntemdir. Bu yüzden çocuklar üzerinde anne-babaların davranışları sözlerinden daha etkilidir. Anne babalar olumlu davranışı önce sergilemelidirler. Ayrıca söyledikleri ile davranışları mutlaka tutarlı olmalıdır. (Cüceloğlu)

Model alma korku ve anksiyetelerin üstesinden gelinmesinde etkilidir. Bandura ve meslektaşları insan öğrenmesinin büyük bir kısmının başkalarına bakıp, onları taklit ederek oluştuğunu ileri sürer.

Bu nedenle tedavi çin başvuran kişiye öğretillecek davranışın örnek gösterilerek öğretilmesi gerektiğini önerir. (Arkonaç)

3. Sistematik Duyarsızlaştırma: Bu teknik fobileri etkisinin azalmasında ya da ortadan kaldırılmasında sık kullanılan bir tekniktir.

İki aşamadan oluşmaktadır. (Cüceloğlu)

1. aşama: Bireye vücudu bilinçli olarak nasıl gevşetip, rahat edebileceği öğretilir.

2. aşama: Korku uyandıran durumların bir listesi yapılır ve en fazla korkulandan en az korkulan duruma göre bu liste bir sıralamaya konulur.

 

Tedavi: Bireyin en az korktuğu kaygılandığı durumu hayalinde canlandırıp, bu hayal kafasında canlıyken kendini gevşetip, rahatlamayı başarması ile daha korkutucu durumlar sırayla ele alınarak devam eder. (Cüceloğlu)

Örneğini okul ve köpek fobisi gibi rahatsızlıkların tedavisinde sık kullanılmaktadır. Önce çocuğun rahatlaması sağlanır. Sonra korku uyandıran nesne ya da konum ile kaldırabileceği dozlarda yavaşyavaş karşılaşması sağlanır. Okul fobisi olan çocuğa, okula gitmesi ve öğretmeni ile konuşabilmesi için yardımcı olunur. Bu rahatlığı hissedinceye kadar günde yalnız bir saat okulda kalır. Çocuk ileride bütün gününü okulda geçirebilecek hale gelir. Farklı bir uygulama tarzı da şöyle olabilmektedir. Başlangıçta çocuk küçük bir sınıfa girer, kendine güveninin kazandıktan sonra bu yerden ayrılarak eski okuluna geri dönebilir. (Wollf)

4.Kendine güvenli davranış eğitimi (sosyal beceriler eğitimi):Bu eğitim, bireyin kişiler arası ilişkilerinde, kendi duygu ve düşüncelerini kendine güvenli fakat içinde bulunduğu sosyal ortama uygun olarak ifade etmesini sağlamaktadır. (Cüceloğlu)

5.Bilişsel davranış terapisi: Albert Ellis’e göre bireyin içinden kendi kendine söylediği düşünceler, onun kendisini nasıl hissettiğini ve o durum içinde nasıl davranacağını önemli ölçüde etkiler. Bu temel anlayış üzerine temellendirilen bir tekniktir. (Cüceloğlu)
Konu ile ilgili yapılan çalışmaların birinde, Meichenbaum ve Goodman (1971) okul çocuklarının impulsif (içtepisel) davranışını değiştirmek için uygulanan bilşsel kendi kendine öğrenme eğitiminin etkisini iki çalışmayla sınamışlardır.

Birinci çalışmada, impulsif(içtepisel) çocuğun kendi kendine konuşmasını gerektiren, kendi kendini kontrol etme yeteneğinin artırılması için başlangıçta dışsal sonra içsel konuşma ile ilgili bireysel bir eğitimin etkisini incelemişlerdir.
İkinci çalışmada, impulsif (içtepisel) çocuğun, Kagan’ın bilişsel impulsivity ölçeğinde gösterdiği performansının iyileştirilmesi için uygulanan deneysel bilişsel işlemin elementlerinin eykilerini incelemişlerdir.

Elde ettikleri sonuçlara göre, bilişsel model almanın tek başına impulsif (içtepisel) çocuğun ilk tercihlerinde kullandığı cevap süresini uzatmada etkili olduğunu bunu yanında kendi kendine öğrenme eğitiminin ilave edilmesiyle de hata sayılarında önemli oranda azalma olduğunu bulmuşlardır.

 


Yazan: Uzman Öğretici Ayça Gözde Gürtekin